AYVALIK TURİZM DANIŞMA BÜROSU

TARİHİ YAPILAR

AYVALIK’TA GÖRÜLMESİ GEREKEN TARİHİ YAPILAR

 

Ayvalık, ülkemizde tarihi kent dokusunu ve yapılarını günümüze kadar taşıyabilmiş nadir yerleşimlerden biri. Yöreye özgü sarımsak taşıyla yapılmış 100-150 yıllık yapılar, neo-klasik üslubun eşsiz örneklerini oluşturuyor. Mesken ve işyerlerinin yanı sıra, topluca kullanılan kilise, manastır, cami ve benzeri yapılardaki estetik güzellik ayrıca görülmeye değer.

 

Sakarya Camii, Sakarya Mahallesi’nde, Atatürk Bulvarı üzerinde bulunuyor. 20. yüzyılın başlarına, padişah Abdülhamit dönemine ait yapı Cumhuriyet’e kadar ‘Hamidiye Camii’ olarak anılmış. O günlerde Ayvalık’ta bulunan tek cami.

Kentte bulunan tarihi yapıların ve özellikle kiliselerin listesi bir hayli uzundur. Çevredeki küçük kiliselerle ibadet yerleri dışında, Ayvalık’ın merkezinde çok sayıda kilise olduğu biliniyor. Bunlardan bazıları günümüzde cami olarak varlığını sürdürüyor.

 

Taksiyarhis Kilisesi, Hayrettin Paşa Cami (eski Kato Panaya Kilisesi)ve Çınarlı Cami, Ayvalık’ta bulunan en anıtsal yapılar ve benzer özellikler taşıyorlar. Bu üç yapının bir benzeri, günümüzde cami olarak kullanılan Ayos Athanasios Kilisesi (1850) ise Küçükköy’ dedir.

 

1844 yılına ait bir yapı olan Taksiyarhis Anıt Müzesi, memuriyet göreviyle Ayvalık’ta bulunan Müslümanlarla Hıristiyanların birlik içinde yaşadığı kentin ilk mahallesinde kurulmuş. Kilise; mimari özellikleri, içteki mermer işçiliği, dini konuları içeren tavan süslemeleri, İsa’nın doğumundan ölümüne kadar anlatan resimleri, balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile görülmeye değerdir. Restorasyonu Şubat 2013 itibariyle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılarak anıt müze olarak ziyarete açılmıştır.

 

1850’li yıllarda Kato Panaya Kilisesi olarak inşa edilmişolan Hayrettin Paşa Camii, restore edilerek yeniden ibadete açılmış. Hayrettin Paşa Camii’nin yanındaki Gazi İlkokulu (Ortodoks Rumlar zamanında Yetimler Yurdu) ve karşısındaki, ‘kesin olmamakla birlikte Papazın Evi’ olarak bilinen kesme Sarımsak taşından yapı, çevreye ayrı bir güzellik, zarafet katıyor. Bu külliyenin Ayvalık’ın kurucusu olduğu kabul edilen Ayvalık Papazı İkonomo’ nun, kimsesiz kız çocukları için yaptırdığı kaydedilir. Kız Yetiştirme Yurdu adlı külliyenin bir parçasıdır.

 

Saatli Cami (ya da Çarşı Cami), 1870 yılında Agia Ianni Kilisesi olarak yapılmış. Cumhuriyet’ten sonra restore edilerek camiye dönüştürülmüş ve ibadete açılmış. Adını, eski çan kulesi üzerinde bulunan saatten alıyor. Saatli Cami, tarihi mimarisinin estetiği ve gücü ile ziyaretçilerini günümüzde de hayran bırakmaya devam etmektedir.

 

Çınarlı Cami, 1881 yılında inşa edildiğinde Agia Iorgi Kilisesiydi. Sütun başlıkları ve süslemeleri, benzersiz Sarımsak taşı işlemeciliğinin birer kanıtı. Restore edilen bu görkemli yapı günümüzde cami olarak işlevini sürdürüyor. Kilise döneminden kalma altın varaklı süslemeler hâlâ görülebilmekte.Uzmanlar, cephe duvarlarının ortasında bulunan merdivenli ön giriş mekânlarının, Antik Dönem mimari izlerini yansıtacak şekilde yapıldığını; iç mimarideki süslemelerin Barok tarzda olduğunu belirtmektedirler.

 

Faneromeni Ayazması (Panagia Phaneromeni)

İçindeki su kutsal sayıldığından ‘ayazma’ adıyla anılan ve kaynaklara göre “Panagia Haralambos Kilisesi”ne bağlı olan Faneromeni Ayazması (Panagia Phaneromeni), Barbaros Caddesi üzerinde bulunuyor. Yapının bir kilise olmadığı yapılan kazılar sonrasında kesin olarak anlaşıldı. Yapı, tümüyle bir antik, Helenistik ve Roma Dönemi tapınağı biçiminde yapılmıştır. Ayrıca Helenistik dönem tapınaklarını anımsatan, sarımsak taşından sütunları, sütun başları ve üçgen alınlık kirişleriyle görkemli bir cepheye sahiptir. Panagia’nın İkonası, Ayvalıklı Evaggelini isimli 16 yaşlarında bir kız çocuğunun 1851 yılında bir Pazar günü görmüş olduğu rüyanın sonrasında yapılan bir kazı ile 28 Haziran 1852’de bulundu.( Panagia, Ortodokslarca Meryem Ana’ya verilen ad demektir ). Buraya 1867 yılında bir ayazma yapıldı. 1890 yılında ise ilk ayazma bozularak üzerine daha büyük bir ayazma inşa edildi. Bu ayazmaya çevre bölgelerden ziyade Rumeli gibi uzak diyarlardan bile türlü hastalıktan muzdarip çok sayıda kişi geliyordu. Tedavi bekleyen hastalar, ayazma yapısının içinde kalıyorlardı. İkona’nın bulunduğu kuyunun kutsal suyundan içiyorlar ve üzerlerine sürüyorlardı. Faneromeni Ayazması, kentin dini yaşantısında 1920 yılına kadar egemen oldu. Antik sanatın ilkelerini kullanan Yeni Klasikçiliğin, Ayvalık’ta kendini en çok gösterdiği yapının bu olabileceği belirtilmektedir.
31.10.2016 tarihinde Ayvalık Belediye Başkanlığı tarafından başlatılan restorasyon çalışmaları devam etmektedir.

Kaynak:
Ömer ÖZYİĞİT, Ayvalık’ta 19. Yüzyıldan  Korinth Düzeninde Bir Prostylos Tapınak Yapısı: Panagia Phaneromeni Ayazması

Taşlı Manastır (Aya Paraskevi Manastırı), Paşa Limanı – Çamlık koyunda, Tımarhane adasında bulunur. Tımarhane adası, bir ucu Sarımsak’a, bir ucu Dalyan boğazına, Hakkı Bey Yarımadasına uzanan bir burun. Az sayıdaki Ayvalıklı Türkler tarafından Taşlı Manastır adıyla anılan ada, zamanında akıl hastalarının tedavi edildiği bir psikoterapi merkeziymiş. Manastırdan günümüze yalnızca küçük bir yapı kalmış. Ancak bölge, eşsiz bir panoramik görüntü sunmakta.

Ayvalık’ın görülmeye değer yapılarından bir başkası da Kanelo’ dur. Eski limanın ucunda, belediye binasının yanında bulunan yapı, kazıklar üzerinde duruyor ve denizin üstünde adeta yüzüyor. Kesme sarımsak taşından yapılma gösterişli mimarisiyle, Ayvalık’ın simgesi. Cumhuriyet öncesi dönemden beri Kanelo (Rumca “tarçın”) olarak olarak adlandırılmaktadır.

 

ALİBEY (CUNDA) ADASI VE DİĞER ADALAR

Ayvalık çevresinde irili ufaklı, yirmiden fazla ada vardır. Günümüzde yalnızca Lale/Soğan Adası’nda ve Alibey/Cunda Adası’nda yerleşim alanları bulunuyor. Lale/Soğan Adası, dolgu bir yolla anakaraya bağlanır. Lale/Soğan Adası’ndan Alibey/Cunda Adası’na ise, “Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü” ile geçilebilir.

Lale/Soğan Adası ile Alibey/Cunda Adası grubunun doğusunda Güvercin Adası, Balık Ada, Kız Adası; batısında Çıplak Ada, Güneş Adası, Kara Ada, Pınar Adası, Yellice Ada, Maden Adası bulunur. Bu adalarda, geçmiş dönemlerden kalma yaşam izlerine rastlamak mümkün.

 

Alibey ya da Cunda Adası

Ayvalık çevresindeki adalar grubunun en büyüğü ve önemlisi Alibey/Cunda Adası’dır. Ayvalık’a bağlı bir mahalle olan adaya, dolgu yol ve köprü aracılığıyla karayolundan ulaşılabileceği gibi, yaz aylarında Ayvalık’tan kalkan teknelerle de geçilebilir.

Kısa bir dönem Ayvalık kazasına bağlı bir nahiye olan yerleşim, Osmanlı döneminde “Yunda” olarak anılmıştır. Yunda-Cunda adının Rumlar’dan geldiğine inananlar olsa da, adanın, Osmanlı Ortodoks Rumları tarafından Moshonisi (Kokulu Ada) olarak anıldığı biliniyor. Cunda adının izlerini belki İtalyanca’da aramak gerekir. İtalyanca’da “Cunda”, gemilerin yatay sereni anlamına gelir ki, haritaya bakıldığında ada tam da yatay bir seren görüntüsü verir. Cumhuriyet’ten sonra adaya, Yunan işgaline karşı direnişiyle ünlenen 172. Alay Komutanı Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey’in anısına Alibey Adası adı verilmiştir

Alibey/Cunda Adası’na Ayvalık’tan bakıldığında, solda kalan boğaz Dalyan Boğazı, sağındaki ise Dolap Boğazı’dır. Dolap Boğazı’nda bugün köprü bulunuyor. Adanın yüksek kesimlerinden, boğazların ve iç içe girmiş koyları güzelliğini seyretmek mümkün. Neo-klasik mimari tarzındaki tarihi yerleşim alanları, koruma altına alınmış Ulusal Doğa Parkı (Pateriça), tertemiz denizi, bölgeye özgü balık çeşitleri ve deniz mahsulleri, zeytinyağlı ot yemekleri, Alibey/Cunda Adası’nı ayrıcalıklı kılan diğer unsurlar.

Alibey/Cunda Adası’ndaki tek cami, 1905 yılında Sultan Abdülhamit döneminde yapılan Hamidiye Camii. Bunun dışında günümüze ulaşan anıtsal yapılar, kilise ve manastırlardır.

 

Rahmi M. Koç Müzesi-Taksiyarhis Kilisesi (Alibey Adası) :

1873 yılında Rumların geleneksel olarak uyguladıkları Bizans mimarisi stilindeki yapı, döneminde Cunda adasının metropol kilisesiydi. 02.05.2011 tarihli Vakıflar Meclisi kararı ile Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı'na kiliseyi müzeye dönüştürmek için tahsis edilmiştir. Tarihi binanın restorasyonu yapılmış ve 2014 yılında Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

 

Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı-Ayos Yannis Kilisesi, Alibey/Cunda’da Aşıklar Tepesi üzerinde, küçük bir yapı. Ayvalık – Alibey Adası girişinde solda bulunmaktadır. Üç denizi de gören bir konumda. Ortaçağ Hisarı şeklinde bulunan  bu manastır ve kilise; Edremitli iki keşiş tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden kısa bir süre sonra kurulmuş ve Aziz Yahya’ya (St.John, St Yuhanna) atfedilmiştir. Devrinde önemli azizleri, patrikleri ve keşişleri  barındırmıştır. Söz konusu yapının ve yanında bulunan yel değirmeninin onarım ve restorasyon çalışmaları yapıldı ve oraya Büyükelçi Necdet Kent kitaplığı yerleştirildi. Âşıklar Tepesi, Alibey/Cunda adasının her iki yakasının da panoramik olarak görülebileceği eşsiz bir seyir noktası..

 

1850 yılına ait Panaya Kilisesi, Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı'nın hemen alt tarafında bulunuyor. 1850’de ikinci kez inşa edilmiş. Etrafını çevreleyen üç duvarı hâlâ ayakta.

 

Leka Panaya Manastırı(Koruyan Meryem Manastırı), Alibey/Cunda adasının Dalyan boğazında, zeytinlikler içinde, boğaza egemen bir yapı; ada merkezine en yakın manastır. Leka adının nereden geldiği bilinmiyor. Restorasyonu ve onarımı yapılarak günümüze kazandırılmış olan yapı, bugün, Komili ailesinin malikânesi olarak kullanılıyor. Pateriça (anlamı “koltuk değneği”), üç köyü barındıran geniş bir koy.

 

Zeytin ağaçlarını altına kurulu köylerden ikincisini geçtikten sonra ortaya çıkan dar patikadan Ay Işığı Manastırı’na varılıyor. Adının anlamı “Enginarlıktaki Aya Dimitri” olan manastıra, ay ışığında büründüğü büyüleyici güzellikten yola çıkılarak Ay Işığı Manastırı denmiş. Alibey (Cunda) adasının kuzeye uzantısı olan Pateriça yarımadasının en ucunda, dik bir tepenin denizle birleştiği noktada yer alır. Doğasıyla bütünleşmiş bu güzel mekâna deniz yoluyla da ulaşılabilir. Bir kapısında 1771, diğer kapısında 1795 yazılı olan manastır, büyük ihtimalle bu tarihlerde onarım görmüş.

 

Arnavut kaldırımlı sokaklar, zarif işlemeleriyle birbirinden güzel sivil mimari örnekleri, Alibey/Cunda adasının belirgin motifleri.

Yöre halkının Despot Evi olarak bildiği görkemli yapı, yüzyıl öncesinin havasını bugüne taşıyan tarihi Taş Kahve, karşısında Tavuk Adası ve üzerindeki Ay Yoannu Tou Prodromou Manastırı’nın kalıntıları, adaya damgasını vuran yapılardan yalnızca birkaçı.

 

Alibey/Cunda’nın kuzeye uzantısı olan Pateriça, Doğa Parkı ile arasında bulunan Güvercin Adası da bölgeye, bölge tarihine kendi özel katkısını sunuyor. Yabani güvercinlerin yaşadığı ada eski bir korsan sığınağıdır. Yaşlandıklarında, ellerindeki kandan ve günahtan arınmak için adaya gelen korsanların sığındığı, ortaçağa ait Aya Yorgi Manastırı’nın kalıntıları, geçmiş günlerin görkemini hâlâ taşımaktadır.